Halk arasında verem olarak bilinen tüberküloz hastalığı, “Mycobacterium tuberculosis” basili tarafından oluşturulan bulaşıcı bir hastalıktır. Hastaların öksürme ve hapşırmalarıyla etrafa yaydıkları mikrobun sağlıklı kişiler tarafından solunmasıyla bulaşır.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, dünya nüfusunun yaklaşık üçte biri verem hastası olmaksızın bu mikrobunu taşımaktadırlar. Bu mikrobu taşıyanların % 10’u yaşamlarının bir döneminde vereme yakalanma riskiyle karşı karşıyadır. Her yıl dünyada yaklaşık 9 milyon kişi verem hastalığına yakalanmakta ve 1,7 milyon insan bu hastalık sebebiyle hayatını kaybetmektedir.
Verem mikrobu yıllarca hastalık yapmadan akciğerlerde kalabilir. Vücut direncinin düştüğü durumlarda, mikrop çoğalarak hastalığa yol açmaktadır. Tedavi edilmeyen hastayla aynı evde yaşamak, yoksulluk, kötü beslenme, HIV, diyabet, kanser, vücut direncini azaltan diğer hastalıklar ve sigara içmek vereme yakalanma riskini artırmaktadır.
Verem, çoğunlukla akciğerler olmak üzere tüm organları (akciğer zarı, lenf bezleri, kemik, böbrek, beyin vb) tutabilmektedir. Hastalık halsizlik, iştahsızlık, kilo kaybı, gece terlemesi, çocuklarda kilo alamama gibi belirtilerle ortaya çıkmaktadır. Akciğer tüberkülozundaki belirtiler ise öksürük, öksürükle birlikte kan tükürme, balgam, göğüs-sırt ağrısı, nefes darlığıdır. Bu belirtilerin görülmesi durumunda veremden şüphelenilmeli, en yakın verem savaşı dispanserine ya da aile hekimine başvurulmalıdır.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre dünyada tek etkene bağlı olan ve tedavisi mümkün hastalıklar içerisinde en çok ölüme yol açan veremdir. Bu nedenle hastalık bulguları olan kişilerin hastalık tespiti yapılarak doğrudan gözetimli tedavileri büyük önem arz etmektedir.
Ülkemizde veremin teşhis ve tedavisi Verem Savaşı Dispanserlerimizde ücretsiz olarak yapılmaktadır. Verem tedavisi gören hastalar ile temaslılarının verem ilaçları birinci, ikinci ve üçüncü basamak sağlık kuruluşlarında ilaçları, sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın ücretsiz olarak sağlanmaktadır. İlaçların yeterli sürede ve düzenli kullanılması hastalığın tedavisini sağlamaktadır. Ancak ilaçların düzenli olarak ve yeterli süre (6-9 ay) kullanılmaması halinde verem mikrobu mevcut ilaçlara direnç kazanabilmekte, tedavi süreçleri zorlaşmakta ve uzamaktadır (ortalama iki yıl).
Verem Savaşı Dispanserlerinin kayıtlarına göre 2009’da ülkemizde 17 bin 402 tüberküloz hastası bulunmaktadır. Hastaların %60,4’ü erkek, %39,6’sı kadındır. 2009 yılı kayıtlı hastalarda yeni olguların oranı %91,6, önceden tedavi görenlerin oranı %8,4’tür. Hastaların %62,7’si akciğer, %33,6’sı akciğer dışı organ, %3,7’si ise hem akciğer hem de akciğer dışı tutulum göstermiştir.
Tüberküloz Kontrol Programı kapsamında, hizmete erişimi kolaylaştırmak, Doğrudan Gözetimli Tedavi Stratejisi Uygulamasına devam etmek, riskli gruplara yönelik öncelikleri belirlemek, hasta hakları bilgilendirmek, hastalıkla ilgili toplumda farkındalık yaratmak, tüm sağlık-bakım hizmeti veren tarafların veremle mücadeleye katılmalarını sağlamak amacıyla ülkemizde “Tüberkülozu Durdurma Stratejisi” (Stop-TB Stratejisi) uygulanmaktadır. Dünyada tüberküloz kontrolü için Dünya Sağlık Örgütü tarafından küresel bir kontrol programı yürütülmektedir. Ülkemizde ise aynı standartlarda ve bu paralelde bir ulusal tüberküloz kontrol programı uygulanmaktadır. Program dahilinde Doğrudan Gözetimli Tedavi Stratejisi uygulamasıyla her bir verem hastamızın tedavisi için ilaçları bizzat sağlık personelimiz tarafından kendilerine ulaştırılmakta ve bu tedavi yöntemiyle çok yüksek oranda başarı sağlanmaktadır.
2015 yılında ulaşılması planlanan “Bin Yıl Kalkınma Hedefleri” ve “Tüberkülozu Durdurma Stratejisi Hedefleri”ne “Sağlıkta Dönüşüm Programı” çerçevesinde yürüttüğümüz verem savaş mücadelesi ile daha bugünden ulaşmış bulunmaktayız. Bu başarı; politik kararlılık, yeterli altyapı ve sağlık personelimizin özverili çalışmalarının bir ürünüdür.
“24 Mart Dünya Tüberküloz Günü”nü halkımızın verem konusundaki farkındalığının artırılması için fırsat görüyor, verem savaşında emeği geçen tüm sağlık çalışanlarına teşekkür ediyorum.
Sağlık Bakanlığı; 24.03.2011 |